Türkiye`ye Layık

08.12.2000 - 00:00 | Son Güncelleme :


Türkiye yardıma layık zira, siyasetin ve ekonominin liderleri IMF tarafından da desteklenen anti - enflasyon programını yerine getirebilmek için elinden geleni yaptı. Program, ülkenin 20 yıldan beri ekonomisini ve sosyal dokusunu zafiyete uğratan kronik enflasyona karşı güçlü bir şans.


IMF`nin Türkiye`ye dün itibarıyla verdiği 10 milyar dolarlık yardım tam zamanında geldi. Geçen iki haftadan bu yana ülkeyi tehdit eden finansal kriz ekonomiyi, nazik siyasi dengeleri ve hatta uluslar arası finansal sistemi bile tehdit ediyordu.
Türkiye bu yardıma layık zira, siyasetin ve ekonominin liderleri IMF tarafından da desteklenen anti - enflasyon programını yerine getirebilmek için elinden geleni yaptı. Bu program hala ülkenin 20 yıldan bu yana ekonomisini ve sosyal dokusunu zafiyete uğratan kronik enflasyona karşı mücadele etmesi için en iyi şansı olmaya devam ediyor. IMF 1997 yılında Ek Rezerve Kolaylığı`nı oluşturdu. Bu fon piyasanın aniden güvenini kaybetmesi üzerine gelebilecek ani zararları önlemeye yönelikti. Türkiye`nin durumunda, banka krizinin başlangıcı, bankalar arasındaki rekabet mücadelesinden kaynaklandı, hükümetin yanlış yönetim veya uygulamalarından değil.IMF sık sık anti - enflasyon programının yolunda gittiğini ilan etti. Mali politikalar sıkıydı; gerçek döviz kurları programın başlatıldığı tarihten buyana fazla değer kaybetmedi: ve hükümet özelleştirme ve yapısal reformları gerçekleştirmek arzusunu devam ettiriyor.


Türkiye`nin anti enflasyon programı sabit döviz kurlarına bağlı. Bu, enflasyonist tahminleri ılımlı bir hale getirdi ve aylık enflasyon oranı yüzde 5 - 6`dan yüzde 2 - 3`e indirildi. Ancak finansal kriz, döviz çapasının sürdürülebilirliğine ilişkin soruyu da gündeme getirmiş oldu. Washington`da bazıları Türkiye`nin mevcut ekonomi rejiminden vazgeçmesi yönünde fikir beyan etti. Onlara göre anti - enflasyon programını döviz kurları taahhütlerine bağlamak hatalıydı. Yine aynı kişilere göre, ılımlı sabit döviz kurları sadece spekülatörlerin iştahını kabartmaya yarıyor. Herşeyden sonra, 1999 yılında Brezilya para birimini dalgalanmaya bırakmak başarılı olmuştu.


Aynı argümana göre, Türkiye`nin deneyimi, bugünün finansal anlamda entegre olmuş dünyasında orta dönem para birimi rejiminin olanaksızlığını ortaya koyuyor. Bu, Türkiye`nin durumunu ciddi bir şekilde hatalı anlamak demektir. Eğer Türkiye para birimini dalgalanmaya bıraksaydı, bunun sonuçları felaket olurdu.
Anti - enflasyon programı ve bunun başarıları bir gecede ortadan kalkardı. Döviz kuru taahhüdüne dayanan ekonominin ve siyasetin liderlerine duyulan güven buharlaşırdı. Dalgalandırma paniğe neden olurdu, zira bu durumda iyi anlaşılmış bir para siyaseti çerçevesi, herşey mümkün sistemine terk edilmiş olurdu.
Brezilya`da anti - enflasyon süreci bitirilmişti ve yetkililerin döviz kuru taahhüdü resmi değil gayri - resmiydi. Böyle bir durumda Türkiye`de yabancı döviz piyasaları süratle tırmanmaya başlar ve istikrarsızlığa neden olur ve mevcut rejimi korumanın maliyetinden çok daha yüksek bir maliyetle sonuçlanırdı. Yine aynı durumda, koalisyon hükümetinin çalkantılara dayanması imkansızlaşırdı.
Çalkantıların merkezinde yer alan Demirbank devralındı. Finansal sistemini en büyük bankaları sağlam ve bu da sorunun izole edilmesini kolaylaştırıyor. Ancak, banka sorunlarının tam bir muhasebesi ve uygun çözümler biraz daha zaman alacak. Bu yapılırken, hükümetin ana göstergelere dikkat etmesi gerekecek.
İkincisi, IMF hükümete mali ve yapısal taleplerle dolu uzun bir liste verme istemine karşı koymalı. Zira, bu talepler bir yandan güven pekiştirme önlemleri gibi görülürken, anti - enflasyon mücadelesiyle ilgili olmayacak.


Anti - enflasyon stratejisinin üç ayağı, döviz çıpası, orta dönemde sürdürülebilir bir mali pozisyon ve özel işyerleri de dahil olmak üzere özel sektöre kadar uzanacak bir pekiştirilmiş gelirler siyaseti olmalı. Herşey doğru yapılsa bile, hükümet, para birimine saldırı olasılığını azaltmak için cari hesaplar ve yabancı borçlardan gözünü ayırmamalı. Hükümet gelecek yılın büyüme oranından fedakarlıkta bulunmalı ve özel yatırım sermaye girişlerine güvenmemeli. Eğer Türklerin çabaları yine başarısızlığa uğrarsa, salgının diğer gelişmekte olan piyasalara yayılması kaçınılmazlaşabilir. Türkiye`nin finansal sistem içinde Arjantin gibi stratejik bir yere sahip olmadığı doğru. Ama 1997 yılının Temmuz ayında Tayland`ın da durumu öyleydi. Tayland para biriminin diğer gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisini sadece birkaç analist doğru tahmin edebildi. Arjantin`in durumundan ötürü kaygılı olan piyasalarda daha geniş bir Türk krizinin olası sonuçları aynı biçimde önceden tahmin edilemeyen sonuçlara götürebilir. Daha da ötede, giderek ortaya çıkmaya yüz tutan uluslar arası finansal sistemin güvenilirliği de tehlikeye girer. IMF`nin gelişmekte olan ülkelere önerdiği teklif şuydu: Ekonomilerinizi reformlara tabi tutun ve finans sistemlerinizi açın ve biz de size finansal piyasalar size ait olmayan hatalardan dolayı kötüye giderse yardım edeceğiz. Türkiye şu ana dek defterlere uygun hareket etti. Eğer sistem şimdi çalışmıyorsa, bundan sonra çalışacak mı?
(FİNANSAL FORUM)


 

Hisse Başarıyla eklendi