Kuralı bilen kazanır

21.12.2000 - 00:00 | Son Güncelleme :


Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, bugünün küreselleşen ekonomisinde kontrollü büyüyen ve önünü iyi gören ülkelerin kazançlı çıkacağını söylüyor. Derviş`e göre sağlıklı büyümenin yolu sağlıklı finansal sisteme sahip olmaktan geçiyor.


Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Türkiye`nin geçirmekte olduğu ekonomik bunalımın aşılacağı konusunda oldukça iyimser. Türk ekonomisinin dinamik olduğunu belirten Derviş, bankacılık sistemine çekidüzen verilmesi ve enflasyonun aşağı çekilebilmesi halinde, Türkiye`nin çok kısa zamanda Akdeniz bölgesinin en güçlü ülkesi haline geleceğini düşünüyor. Derviş`e göre, Türk ekonomisi AB`ye giriş konusunda, diğer AB adaylarından çok daha avantajlı durumda. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin şu anda çektiği temel problemler nelerdir? Dünya ekonomisinde küreselleşme ile birlikte hem dış ticaretin hem büyümenin hızlanma süreci yaşadığını görüyoruz. Bu büyümeden bütün gelişmekte olan ülkeler payını alamıyor. Fakat küreselleşme deyince biraz da otoyollarda giden arabalar aklıma geliyor. Bu arabaların otoyol üzerinde müthiş bir hız yaptığını düşünün. İstediklerine daha hızlı ulaşabiliyorlar. Aynı zamanda bir kaza olduğunda sonuçları daha ciddi oluyor. Dünya ekonomisinde bugün büyümek, ticarete girişmek, gelişmeye çalışmak, bir bakıma otoyola girmek gibi bir olay. Kontrollü giden, önüne çok iyi bakan kazanır. Kuralları da biraz bilen kazanır. Biraz dikkatsiz giden de kazaya uğrayabilir. Arabalarının sağlığının da iyi olması gerekiyor.


Sağlığın önemli bölümünü finans sistemi ve bankalar oluşturuyor. Bu finans sistemi güçlü olduğu zaman arabanın kazaya uğrama olasılığı daha az. Ama gelişmekte olan ülkeler için bunun çözümü `Biz yavaş yavaş gideceğiz, hiç bir yola girmeyeceğiz` değil. Arabanızı iyi bir şekilde tamir edip, önünüze iyi bakıp, iyi bir şoförle yola çıkmanız şart. Yoksa dış ticarette payınızı almamak, sermaye piyasalarına hiç katılmamak da bir çözüm değil. Bankalar sisteminde yaşanan problemlere geçersek, bu mali kriz nasıl aşılır?Genelde buradaki temel problem bankaların yeterli olmaması. Çok fazla sayıda bankanın olması, bankaların hem yönetimini hem de denetimini güçleştirir. Bankaların öz kaynaklarıyla, yaptıkları arasında bir denge olması gerekiyor. Aynı zamanda mümkün olduğu kadar kaynakların da uzun vadeli olmasında fayda var. Bütün bunlar bankalar sisteminin sağlıklı oluşumuna yardımcı olur. Dünyanın birçok ülkesinde mutlaka mali krizler olmuştur. Bunların birçoğu da psikolojik nedenlerden kaynaklanıyor. Her zaman temel ekonomik nedenler olmuyor. Bu sadece gelişmekte olan ülkelerde değil her tarafta olur. Mesela İsveç gibi gelişmiş bir ülkede de bundan on yıl kadar önce bir bunalım yaşandı. Böyle bir bunalımın üstesinden ciddi ve güven verici tedbirlerle gelmek mümkün olur.


Siyasi nedenler ekonomi üzerinde psikolojik etki yaratmaz mı?

Siyasetle ekonomiyi birbirinden ayırmak tabii ki mümkün değil. Aynı zamanda çok büyük siyasi istikrarsızlık olursa ekonomiyi etkilememesi mümkün değil. Ama finansçılar herşeyden önce ekonomiyi düşünürler. Bu durumlarda siyasetin önde geldiğini söylemek pek de doğru değil. Bununla birlikte güven verici siyasi kararlar alındığında kısa zaman içinde bunun da olumlu etkileri görülüyor.

Türk Telekom`un özelleştirilme sine yönelik girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Telekom şirketleri bundan birkaç sene önce gözdeydi. Çok yüksek fiyatlarla satılıyordu. Ulaştığımız noktada ise bu fiyatların biraz da aşırı olduğunun farkına varıldı. Şu anda daha düşük bir talep var. Maalesef daha önceden davranamadığımız için iki sene öncesine göre daha zor durumdayız. Ancak hem Türkiye ekonomisi açısından, hem de hükümete kaynak sağlanması açısından bence Türk Telekom`un bir an önce özelleştirilmesinde büyük yarar bulunuyor.


AB İLE İLİŞKİLER;

AB, siyasi birlikten çok ekonomi birliği olarak değerlendiriliyor. Türk siyasetçileri 2001 yılının sonunda itibaren, Türkiye`nin Avrupa Para Birliği`ne girebilecek ekonomik seviyeye erişeceğini ileri sürdü. Bu sizce gerçekçi bir yaklaşım mı?
Aslına bakarsanız Türkiye diğer aday ülkelere göre, çok daha uzun zamandır piyasa ekonomisini yaşadığı için birçok bakımdan Avrupa yapısına daha yakın bir ülke. Bu gerçeği yabancı uzmanlar da dile getiriyor. Sistemin işleyişi, piyasanın hukuksal çerçevesi konularında Türkiye oldukça ileri durumda. Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri ise bundan on yıl öncesinde piyasa ekonomisine geçmemişlerdi bile. Bana göre ikinci önemli konu ise Gümrük Birliği (GB) sürecidir. Türkiye`nin AB ile GB sürecinde olması büyük avantaj. Diğer ülkeler için bu geçerli değil. Bu bakımdan Türkiye ile AB arasında birleşmeyi kolaylaştırıcı etkenler var. Ama Türkiye`nin son on beş yıldır en büyük sorunu makroekonomik istikrarsızlık. Özellikle de yüksek enflasyon. Bu yüksek enflasyonu yenmeden AB ile entegrasyon mümkün değil. Bu durumu şu anda uygulanan ekonomik programla yenmeye çalışıyoruz. Sanıyorum bugünkü bunalıma rağmen bunu yeneceğiz. Ben güveniyorum, azimliyiz.

Artık birtakım aksaklıklar olur mu, ne kadar zaman alır, enflasyonu yüzde 10`un altına ne zaman çekebiliriz gibi sorularının cevabını göreceğiz. Ama temelde Türkiye bu konuda ciddi bir karar aldı. Makroekonomik istikrarsızlığı yenebilirsek, o zaman diğer aday ülkelere kıyasla ekonomik ve dış ticaret açısından birleştirmeyi mümkün kılmayacak bir durum ortada yok. Makroekonomik dengesizliği yendikten sonra işin siyasi kısmı kalıyor. Tabii Türkiye`nin büyük bir ülke olması, AB`ye giriş için birtakım engeller ortaya koyuyor. 10 milyonluk Macaristan`ın üyeliği 60 milyonluk Türkiye`nin üyeliğinden daha kolay. Tabii ki siyasi etkenler ekonomiden biraz da bağımsız.


Türk ekonomisini AB ülkeleriyle karşılaştırırsak hangisi ile daha çok benzerliği var?

Bence Türk ekonomisi çok dinamik. Sanıyorum daha çok Akdeniz ülkeleriyle karşılaştırabiliriz. İtalya`nın on beş yıl önceki haline benziyoruz. Türkiye müthiş güçlü bir ekonomik yapıya sahip. Kendi kabına sığmayan bir ülke görünümü arz ediyor. Diğer AB ülkeleriyle mukayese edildiğinde de çok dinamik. Bugün artık dünyada Türk ihracatçısının girmediği pazar kalmadı. Ancak maalesef son on beş yıldır enflasyon sorununu bir türlü yenemedik. Bankalar sorununu da halledemedik. Bu iki konuyu halledersek o zaman bu müthiş toplum Akdeniz bölgesinde en hızlı büyüyen toplum olabilecek. Hatta bu iki sorunu aşabildiğimiz takdirde, bu sefer AB`nin kendisi bizi birliğe entegre etmek isteyecektir. (RADİKAL)



 

Hisse Başarıyla eklendi