İran, Ergenekon, petrol... Kazanan Amerika

14.07.2008 - 09:30 | Son Güncelleme :

https://i.bigpara.com/i/55big/349operasyon.jpg

Türkiye Cumhuriyeti`nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında `küresel büyük statüko`ya hizmet etme tuzağına asla ama asla düşmemelidir.

Yiğit BULUT/REFERANS

Değerli dostlarım, dünya ile ilgili birçok senaryo tartışılıyor. Bunların içinde Türkiye`nin, ABD`nin İran operasyonu öncesi içine düştüğü kaos ve sonrası ABD ile işbirliğine gitmek zorunda kalması gibi detaylar da var. Bunları daha önce bu köşede çok tartıştık ve sizlere asıl olan İran operasyonu başlığında düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Bugün başka bir konuya da gireceğim için sadece şunu söyleyeceğim; Türkiye`de kaos sonrası bir İran operasyonu-petrolde 200 dolar üstüne giden yeni finansal denklem-1 euro 2 dolar dengesinin oturması... Kim kazanacak? Cevap çok belli değil mi? Kazanan Amerika... Kaybeden? Birleşmeye çalışan Avrupa...Peki bugün Türkiye`deki dalgalanmanın sebebi ne? Ve en önemlisi kazanan bu kadar barizken Türkiye`nin Avrupa`nın kuyruğunda hâlâ işi ne? Bu senaryodan en küçük bir şüphem yok, yalnız yazarların da çözemediği bir detay var; 200 doların üstünde bir petrol fiyatı aynı anda Rusya`ya da yarayacak, bu birikim nasıl pasif hale getirilecek?

Merkezin çöküşü

Bu noktada gelelim bugünlere nasıl geldiğimize ve Türkiye`de kimlerin gerçek iktidar sahibi olduklarına? Sevgili dostlar, size iki soru soracağım; 2000-2001 krizi Türkiye`de nasıl bir sosyal doku travması yarattı ve en önemlisi son iki seçimde merkez nasıl çöktü?

2000 Ocak-2001 Şubat arasında oluşan finansal dalga içinde üç partili koalisyonun bütün partileri boğuldu. Merkez sağ-sol hatta MHP`de dikkate alınırsa uca doğru bir yelpaze dahil, ana yapı kırılırken; merkezi çökertme harekatı Genç Parti ile tamamlandı. Seçime son virajda dahil olan Genç Parti, Doğru Yol ve MHP`yi barajın altına iterek AKP`nin aldığı en az oy ile en fazla milletvekiline sahip olmasının yolunu açtı. 2000-2001 krizi sağ ve sol merkezi çökertirken, seçimde Genç Parti son darbeyi vurdu. Aynı dinamiği son seçimde de gördük. Tek başına seçime girse yüzde 14`lere çıkabilecek bir DYP`den bahsedilirken, son virajda ortaya ANAP`lı bir birleşme formülü çıktı. Üzerinde konuşuldu, gidildi, gelindi. Ve sonunda kamuoyunda Lanet olsun bunlara dedirtecek bir noktaya olay getirildikten sonra iki parti ayrı ayrı seçime girerken, DYP tasfiye edilerek, ortaya Demokrat Parti ismi atıldı. Birinci seçimde Genç Parti ve ekonomik kriz gibi etkenler ile çöken merkez, ikinci seçime günler kala merkez partileri tarafından çökertildi.

Bu noktada gelelim ana sorumuza; Türkiye`de gerçek iktidar kimler? Veya daha değişik ifadesiyle; Türkiye`de 1946-1999 arasında görülen seçkinler iktidarı yerini halk adına hareket eder görünen yeni tip iktidar seçkinlerine mi bırakıyor?

Bu iki kavram arasındaki fark nedir? sorusundan başlayalım. Seçkinler her zaman iktidardadırlar, iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. En büyük yanılgıları budur. Bir kısmı tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar. Bazıları nadiren varolan iktidarın yapısını değiştirme yolunda adım atabilirler.

AK Parti`nin gölge oyunu

Değerli dostlar, bugünün Türkiye`sine baktığımda; son 5 yıldır hükümet edenler açısından çok önemli bir soru ortaya çıkıyor: Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, gerçek bir halk iktidarı tesis etmek için mi çalışacaklar? AKP`nin, iki rolü de iyi oynadığı ve denge konumunda kaldığı söylenebilir. İşte kendisine yüzde 46 oy getiren en önemli dinamik de bana göre burada gizli; halk adına yerel seçkinlere baş kaldırır görünmek ama aynı zamanda küresel seçkinler ile işbirliği yaparak bu gölge oyununu iyi pazarlamak...Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti`nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında küresel büyük statükoya hizmet etme tuzağına asla ama asla düşmemelidirler...

Sonuç: Türkiye`de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir halk iktidarı tesis edemezler... Siyasi otoritenin dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı bence burada gizli...

Son söz: Türkiye`de doktrin olarak doğmuş ve benimsenerek iktidar olmuş bir yapı var mı? Seçkinler mi iktidar da yoksa iktidardakiler mi seçkinleşiyor noktalarında sentezini sizlere bırakıyorum!

 

Hisse Başarıyla eklendi