İhracatçılarda Da Devalüasyon Korkusu

18.12.2000 - 00:00 | Son Güncelleme :


İhracatta kur baskısı nedeniyle sıkıntılı günler yaşandığını belirten Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Okan Oğuz, 2001 yılındaki 31 milyar dolarlık hedefin bu şartlarda zor olduğunu kaydetti. İhracatçıların birer hayali ihracatçı olarak lanse edilmesini eleştiren Oğuz, bu sayede hem Türkiye`nin hem de Türk ihracatçısının imajının zedelendiğini ifade etti. Okan Oğuz, ihracatın geleceği, bankalar operasyonunu piyasalara etkisi ve devalüasyon söylentilerini Finansal Forum`a değerlendirdi


* Devalüasyon özelikle ihracatçılar tarafından konuşulmaya başlandı. Acaba bu kriz ortamında devalüasyon gerçekten gerekli mi?

Bu kadar acı ilaç içip programı uygulama mücadelesi verdiğiniz bir dönemde devalüasyon yapmanız mümkün değil. Yaparsanız bir çuval inciri heba etmiş olursunuz. Niçin IMF, AB ya da Dünya Bankası istiyor diye biz yumurta kapıya dayanınca bazı şeyleri yapıyoruz? Esasen bu alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz. Yapılması gerekenler AB, IMF veya Dünya Bankası istiyor diye değil, bu ülkenin selameti için yapılmalı. Bu mantıkla hareket edilseydi, mevcut sıkıntılara dahi gelinmezdi.

* `Kara Çarşamba` olarak nitelendirilen ve hala etkileri devam eden krizin asıl nedeni nedir?

Krizde temel neden ülkenin yaşadığı döviz sıkıntısıdır. Türkiye`de 1960`lar 1970`ler ve 1980`lere bakıldığında hep ülkenin döviz sıkıntısına girdiği dönemlerde demokrasiye ara verilmiştir. Şu anda böyle birşey yok ama, sıkıntılar bu haliyle devam ederse, her halde bu dönemde de
olacağı budur.

* Türkiye yaklaşık bir aydır bankalar operasyonunu konuşuyor. Siz bu operasyonu ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye`de malesef bankaların çekişmesine göz yumuldu. Bu da normal bir hadise değil. Bankalar zaten birbirlerini karalamaktan ve dedikodulardan bu hale geldiler. Sektör olarak daha fazla dayanışma yapmaları gereken bir dönemde herkes birbirini karalamaya yöneldi. Krizin bu boyuta gelmesinin nedenlerinden birisi de budur. Çok güzel bir laf vardır; bir ülkede konuşması gerekenler susarsa, susması gerekenler konuşursa ülkeyi fısıltı ve dedikodu gazeteleri yönetirse onun adı kaostur. Yani konuşması gerekenler o anda konuşmadı, konuşmaması gerekenler de birbirleri hakında dedikodular, karalamalar yaptı. Piyasada `5 banka, 10 banka batıyor` söylentilerini çıkaran mali sektörün kendisirdir. Bunu ben mi çıkarmıyorum? Hayır. Devlet de çıkarmıyor, sadece gerektiğinde geregi ne ise onu uyguluyor.


* Sizce bir güven bunalımı mı yaşanıyor?

Mali piyasa güvene dayalı bir sektördür. Bu güven üzerinde spekülasyonlar yapılırsa ortalık durduk yerde karışır. İster yerli ister yabancı sermaye olsun para ürkektir. Aslında kendi içerisinde spekülasyonlara izin vermeyen bir yapı oluşturmak lazım. Fonun artık banka alacak hali kalmadı. Fonun ne kadar parası var? Onu da bilemiyorum, ama bir bankayı daha kaldıracak parası olduğunu da düşünmüyorum. Ayrıca sadece bankacının bankacılık yapması özendirilmeli. Ama siz bu gibi düzenlemeleri yapacağınıza her dakika ortalığı karıştırırsanız işi çıkmaza sokarsınız. Hiçbir ülkede gerek Merkez Bankası Başkanı veya diğer bir hassas kurumun başkanı üç günde bir basına çıkmaz. Türkiye`de aynı kişiler `artık banka operasyonu olmayacak` deyip üç gün sonra bankaya el koyarlarsa, o zaman güven erezyonu başlar. Şu anda hükümetin önündeki en büyük engel güvendir. Bunun aşılması lazım.


* Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği`nin (TOBB) öncülüğünde başlatılan `Türkiye Enflasyonu Yeniyor` kampanyasına geçtiğimiz ağustos ayında son vermenizin nedenini nedir?

Bizim kampanyamız tamamen ulvi duygularla ortaya çıkmış, 30 yıllık enflasyon belasından kurtulmak için başlatılan bir kampanya idi. Mevcut durumdan en çok zarar görecek kesimlerden birisi sabit gelirliler diğeri de ihracatçılardı. Bu kampanyanın önemli bir bacağı izlenmek ve denetimdi. Fakat bu iki önemli unsuru malesef gerçekleştiremedik. Bizde bu kampanyanın ikinci aşamnasını durdurduk. Madem ki; biz sadece verici taraf oluyoruz, bir denetleme ve izleme görevimiz yok, o zaman kampanyaya devam etmenin de bir anlamı yoktu.


* Başbakan ile yaptığınız görüşmenin ardından kurulan `Ekonomik Programı İzleme Komitesi`nde yer almanızın sebebi nedir?

Biz enflasyonla mücadele kampanyasını yarıda kestik, ancak şu an gelinen nokta daha güçlü bir oluşumu şart koşuyor. Yaşanan kritik ortamda bir taraf böyle derken öbür taraf başka şey diyor. Biz artık bu gibi söylentilere son verip bu oluşumla birlikte ekonomik programdaki doğruları ve yanlışları kamuoyuna duyaracağız. Oluşum için bu hafta içerisinde iş dünyasının temsilcileri, oda başkanları, ihracatçı birlikleri ve dernek başkanları ile biraraya geleceğiz. Ve bundan sonra her ay olmak üzere dış ticaret, demokratikleşme, insan hakları, meclisten çıkması gereken yapısal reformlar ve enflasyon konularında çalışıp bunları düzenli bir şekilde raporlar halinde kamuoyuna duyuracağız.


* Hükümetin öncülüğünde kurulan ve sizin kurmak istediğiniz komitenin işlevini yerine getirmesi beklenen Ekonomik Sosyal Konsey (ESK) var. Acaba ESK`dan umudunuzu kestiğiniz için mi yeni bir oluşum içerisine girdiniz?

Ekonomik Sosyal Konsey (ESK) bu güne kadar sadece bir kez toplandı. Biz ESK`nın yeniden toplanaması için çok çaba sarf ettik, ancak olmadı. Şirket yönetirken bile ayda birkez genel müdürlerinizi toplayıp görüş alışverişinde bulunursunuz. Ama malesef hükümet tüm kesimleri bir türlü biraraya getiremedi. Burada önemli olan denetimdir. Birey olarak vergi verip aynı zamanda verginiz nereye gidiyor diye denetimini yapamazsınız. Hükümet istediği gibi lüzumsuz harcama yapıp örneğin kamuda tasarruf yapılması gerekirken mevsimlik işçiler kadroya alınabiliyor. İşte tüm bu sıkıntılar zamanında bir masanın etrafında tartışılabilirdi. Önemli olan dialogtur. IMF, belli aralıklarla Türkiye`ye gelerek `gel bakalm, otur masaya ne yaptın?` diyebiliyor. Halbuki biz IMF bize gel demeden kendi aramızda oturup ortak bir karar alabilseydik şu anki durumumuzdan daha iyi bir noktada olabilirdik. İşte biz dialog eksikliğinini görerek Ekonomik Programı İzleme Komitesi fikrini ortaya attık.


IMF`nin kredi sözlerinin ardından vergiler ve zamlar gelmeye başladı...
Burda önemli olan toplumun her kesiminin acı ilacı içmesi. Bu zorlu dönemde hükümetin diğer dönemlere nazaran ekonomi çevresi, esnaf, sanayici ve sendikacıyla daha fazla dialog içerisinde olmalı. Yaratılan hava her ne kadar hükümetin uyumlu olduğunu işaret etse de ekonomiyi IMF idare ediyor. Hükümet bu noktada zaten yok. Zamların tahammülü giderek zorlaşıyor. Sokak olayları ortada ve böyle devam ederse, bu olaylar daha da artar. Yeni vergiler ve zamlar gündemde. Böyle bir tabloda hükümetin kulağını tıkayarak, sadece IMF ile masaya oturup bu sıkıntıları aşması imkansız.


* İki aydır gündemde olan hayali ihracat ne zaman sona erecek?

Bana göre bu tartışmalar da son derece tehlikeli ve yanlış. Bürokratlarla görüştüğümüzde geçen yıl hayali ihracat rakamının 5 - 10 trilyon lira olduğu açıklandı. Bu da yaklaşık 15 milyon dolara tekabül ediyor. 26 milyar dolara bunu oranlarsanız bu ancak yüzde 10 binlerle ifade edilebilir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile ihracatta bu tür sapmalar olabiliyor. Dolayısıyla, siz bunu `ihracatın yüzde 30`u hayali` diye lanse ederseniz ve bunu da bir takım polisiye tedbirlerle davulla zurnayla yaparsanız, o zaman tüm ihracatçıları kirletmiş olursunuz.


* Sizce ihracatçılar arasında hayali ihracata yönelenler yok mudur?

Tabiki vardır, ama Türkiye temiz toplum özlemi çekmektedir. Bizim de buna hiçbir itirazımız yok. Fakat ingiltere`de de bu tür olaylar olabiliyor, ancak ne gazeteler yazıyor ne de televizyonlar haber yapıyor. Bir yolsuzluk yapan kişi polis tarafından alınıp sorgulanıyor. Bu operasyon yapılırken gözaltına alınan kişinin yanında hiçbir medya ordusu olmuyor. İşte bunlar bunlar bizde de yapılabilir. Fakat bizde bunun tam tersi yapıldığı için hem ülkenin hem de ihracatçının imajı zedeleniyor.


* Peki siz TİM olarak bir otokontrol mekanizması oluşturamıyor musunuz?

Tabiki oluşturuyoruz. Mesela gümrükler fiyat tespiti ile ilgili TİM olarak bize başvuruyorlar. Biz istiyoruz ki; Maliye Bakanlığı da bize her konuda bize danışabilsin. Hiç değilse, biz de bu sayede ihracatçı normal mi hayali mi bunu tespit edelim ve Maliye bakanlığı`na garanti verebilelim. Çünkü her kurum otokontrolü kendisi yapmak zorundadır. Bugün interneti açın, her gazetenin İngilizcesi ve Türkçesi var. Bu sayede tüm dünyaya rezil oluyoruz. Bir yandan yabancı sermaye gelmiyor diyoruz, bir yandan da işadamlarını kelepçeleyip hapse atıyoruz. Bu tabloyu siz başka ülkede görseniz o ülkeye gider misiniz? Dövize en çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde bunların yaşanması ülkeyi zora sokmaktadır.
(FİNANSAL FORUM)

 

Hisse Başarıyla eklendi