Hükümet ne yaparsa şaşırırız

05.02.2008 - 09:45 | Son Güncelleme :

https://i.bigpara.com/i/55big/349tbmm.jpg
Toplumsal bir akıl tutulması yaşadığımız su götürmez. Cuma  <ımg hspace="10" src="http://i.bigpara.com/i/55big/tbmm.jpg" align="right" vspace="5">günü Ankara ODTÜ`de Üniversiteler Arası Kurul toplantısında bir araya gelen 100 dolayındaki rektör, akademik ağırlıktan gayri her türlü hafifliki sergiliyordu. Türkiye laiktir, laik kalacak diye, eylemci öğrenciler çağrışımı yaptırarak, bağıran çağıran, el çırpan, üzerlerinde cüppeleri, koca koca adamlar ve kadınlar...

Cengiz ÇANDAR / REFERANS GAZETESİ

Ertesi gün, cumartesi, Anıtkabir avlusunu bayraklarla toplanıp dolduran Cumhuriyet mitingleri replikası bir gösterinin katılımcıları da toplumsal akıl tutulmasının bir başka tezahürüydü.

Katılımcılara tutulan televizyon kanallarının mikrofonlarına, orada niye bulunduklarına ilişkin açıklamalar, Anıtkabir`e gelenlerin önemli bir bölümünün ya birbirinden farklı nedenle geldiğini veya niçin geldiğini tam olarak bilemediğini ortaya koyuyordu.

27 Nisan 2007 ile 22 Temmuz 2007 arasında kalan dönemdeki Cumhuriyet mitinglerinin katılımcıları için de aynı durum söz konusuydu. Katılanların kuşkusuz büyük bölümü halisane niyetlerle ellerine bayrağı alıp gelmişlerdi. Ama bu gibi büyük toplumsal olaylarda, gelenin niyetinden ziyade getirenin kim olduğuna ve niyetine bakılır. O büyük gösterilerin, esas olarak, darbe özlemcilerinin organizasyonu olduğunu, şimdi kapatılmış bulunan Nokta dergisinin yayımladığı Sarıkız ve Ayışığı adlı darbe planlamasının içeriğine ait bilgileri okuyan herkes bilir ve anlardı.

Bu kez, durum farklı. Bu tür ve önümüzdeki günlerde de tekrarlanacağı anlaşılan gösteriler, çok farklı bir siyasi ortamda söz konusu olduğu için, hedefe varma şansları yok gibi.

O Cumhuriyet mitingleri, CHP`nin ve MHP`nin yandaşlarının önemli katılımı ile gerçekleşmişti. Şimdi, bu iki muhalif parti başörtüsü üzerinden tam ters pozisyondalar.

27 Nisan e-muhtırasının ardından, ABD, bakalım kim kazanacak gibisinden ikircikli bir tutum içine girmişti. O yüzden, TSK`nın konumu da 2007 ortalarından farklı.

Beyaz Saray, şu dönem, 5 Kasım 2007 Erdoğan-Bush görüşmesinin ardından ve geçen ay Gül-Bush görüşmesiyle AKP iktidarına tescil belgesi verdi. Bir yandan da Kuzey Irak`ta PKK`ya karşı Pentagon-TSK işbirliği yeni bir boyut kazandı.

Ergenekon soruşturmasının özelliklerini de bir yana kaydedelim

Herkes, 22 Temmuz sonrasının görev bölüşümüyle elde edilmiş yeni işiyle meşgul. Ayrıca üniversitelerin rektörlerden ibaret olmadığını, şu sırada sayıları 1500`ü geçen, hafta sonuna dek 5000`e ulaşması beklenen, öğretim üyelerinin başörtüsüne üniversitelerde özgürlük çağrısını imzalamaları ifade ediyor.

***            ***          ***

Bütün bunlar, Tayyip Erdoğan hükümetinin doğru yönde ve başarıyla yürüdüğüne de işaret etmiyor. Tam tersine. Hükümetin başörtüsü konusunu gündeme getiriş ve sunuş yöntemi, özgürlüklerin önünü açmaktan ziyade kriz üretmeyi daha fazla andırıyor.

AKP hükümetine en önemli güçü sağlayacak olan reformcu enerji, AB`nin de beklentisi olan ve bu yola girildiğinde Sarkozy ve Merkel`in de tam üyelik yerine, imtiyazlı ortaklık verelim şeklindeki direnişini bertaraf edecek en etkili silah iken hükümet, bu önceliği sürekli savsaklıyor.

Nerede yeni anayasa taslağı? 301`e ne oldu? Vakıflar Kanunu, bir yandan kuşa çevrildi, bir yandan da başörtüsü ittifakının diğer tarafı olan MHP`yle uzlaşma gereği, bu haliyle bile çıkabileceği şüpheli hale geldi.
Başörtülülere yükseköğrenim hakkı konusunu, toplumun genel özgürleşme ve demokratikleşme hedeflerinden tecrit ederek ele almak ve bunun çevresinde akıl almaz bir kutuplaşmaya imkân vermek, şu değerlendirmeyi doğruluyor:

... AKP kurmayları, üniversitede türban yasağı gibi bariz antidemokratik bir kuralı kaldırmayı, toplumdaki birçok farklı mağduriyete, temel hak ve özgürlük ihlaline son verecek bir anayasa değişikliği ile birlikte çözmekten daha acil ve kapsamlı görüyorlar. Bu ise üniversiteye türbanla girebilme hakkını, Türkiye`de ihlal edilen diğer bir dizi temel haktan tecrit ederek simgeleştiriyor. Diğer temel hak ve özgürlüklerden yalıtılarak, çözümü tek başına aranan türban sorunu... Bireysel bir hakkın kullanım alanını terk edip bir cemaat hakkının kullanımına dönüşüyor. (Ahmet İnsel, Radikal İki).

Konu TBMM`de oylamalara kaldığı ve bu TBMM`nin sokağa ve 28 Şubat kalıntısı bir rektörler birliğine teslim olması düşünülemeyeceği için başörtüsü yasağının kalkması kuvvetli ihtimal.

Ancak sorun, o noktadan sonra başlıyor. MHP`ye rehin ve muhalefet olarak sadece CHP`yi hesaba katan bir AKP, yüzde 47 içindeki görünmez, elle tutulmaz ama geniş demokratik yelpazeyi göz ardı etmeye devam ederek, AB ufkunu savsaklamaya devam ederse sürekli siyasi kriz üretecek demektir ve zincirleme krizlerle Türkiye`nin takatini kesecektir.

***           ***             ***

Kriter dergisinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan, 2008 AB yılı olacak. Bambaşka bir yıl olacak. Şaşıracaksınız diyor. Babacan`ın M. Ali Birand ile uzun söyleşisini okuyunca, insanın aklına, ister istemez, biri Ayinesi iştir kişinin; lafza bakılmaz ve diğeri Adam olacak çocuk... özdeyişleri geliyor.

Dışişleri Bakanı, açılan ve açılacak fasıllar ile ilgili teknik çalışmalar hakkında binbir ayrıntıya giren bilgiler veriyor. Son 5 ayda Brüksel`e 17 heyet gönderildiğini, 5 ay içinde 40 ziyaret yapıldığını ifade ediyor.
AB konusu, keşke teknik ve bürokratik bir konu olsaydı; o takdirde, Ali Babacan`ın 2008 AB yılı olacak müjdesinin de bir anlamı olurdu. Sorun, bu tür çalışmalarda değil, siyasi kriterlerde.

Hükümetin AB`ye sunması gereken Ulusal Program ortada yok. Geçen nisan ayında açıklanan yedi yıllık AB`ye Uyum Programının Ulusal Program gibi algılanabileceğini sanıyorsa yanılıyor.

Zira, Uyum Programı sadece müktesabat uyumunu içeriyor; siyasi kriterleri kapsamıyor. Hükümet, siyasi reformlara ilişkin genel vaatler ve biteviye tekrarlanan basmakalıp açıklamalar dışında, hiçbir yükümlülüğe girmiş değil.

Neyin yükümlülüğüne girecek?

Bu, şu demek: Bir Ulusal Program hazırlığına girişmek. O da, şu demek: Hangi siyasi reformun ve ne zaman yapılacağının kamuoyuna ve AB`ye açıklanması. Hükümetin böylece kendini somut bir takvime göre yükümlülük altına sokması.

Başörtüsünü orasından burasından çekiştiren bir toplumsal akıl tutulması ortamında ve siyasi ittifak tercihleri ile bu hükümet bunu yapacak mı?

Soru ve sorun, burada.
Hadi, şaşırtın bizi!
 

Hisse Başarıyla eklendi