Bankaları Vergi Vurdu

11.12.2000 - 00:00 | Son Güncelleme :



Koçbank Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Karaçam, devletin 279’uncu madde ile bankaların nakte dönüşmemiş kârlarına vergi koyarak sistemi zayıflattığını söyledi

Koçbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Yapı Kredi eski Genel Müdürü Burhan Karaçam, son günlerde yaşanan mali krizi değerlendirirken, sistemin yaşadığı likidite sorununun bir nedeninin de Vergi Yasası’nda yer alan 279’uncu geçici madde olduğunu söyledi. Karaçam, Devlet, yüksek faizlerle kazanılan kârları bankalarda bırakmadı ki bankaların özkaynakları güçlensin. Böyle bir kârlılık kalmış olsaydı belki bankaların şu andaki zafiyetleri bugünkü boyutlarda olmazdı dedi.

Hazine bonosundan elde edilen kârların ancak enflasyon ve faizlerdeki düşüş ile birlikte reel olarak ortaya çıktığını belirten Karaçam, Bankalar, 279. madde ile Hazine’ye hâlâ tahsil etmedikleri faizin vergisini ödüyorlar. Genel olarak sistemin özkaynaklarında bir yetersizlik var. Bu nedenle 279. maddenin tekrar gözden geçirilmesi lazım dedi.

- Türkiye neden mali krize girdi?

Enflasyonu düşürme programının karşısında üstlenen bazı riskler var. Program çok güçlü olmayan bir bankacılık sistemi ve yabancı yatırımcılardan gelecek yeni kaynak girişine dayanıyor. Yabancı yatırımcılarından kaynak girişinin olabilmesi için programın beklenen göstergelere göre çalışması ve hükümetin güven vermesi gerekir. Bu olmadan yabancı yatırımcılar kısa ve uzun vadede gelmekte zorlanırlar.

Açık poziyon kârları

- Kriz neden bankalarda başladı?

Bankacılık kesimine baktığımızda sektörün çok uzun yıllar, 1994’ün başından beri çok yüksek bir reel faiz marjı ile çalıştığını görürüz. Bankalar yüksek reel faiz ile çalışmaktan o kadar kâr sağlıyorlardı ki maliyetler üzerinde çok fazla durulmadı. Ayrıca döviz pozisyon açıklarından yararlanarak yüksek riskli yüksek gelirler elde edildi. Ancak, enflasyonu düşürme programı yüksek getirili kâr marjlarını daralttı.

- Açık pozisyonlar ne zaman arttı?

Bankalar, 1994 krizinden sonra büyük oranda kârlılıklarını kur riski alarak açık pozisyonlarla devam ettirdiler. Bu nedenle de dövizli borçlanma hem Türkiye içinden hem de yurtdışından çok yüksek boyutlara ulaştı. Döviz tevdiyat hesaplarında da yüksek faizler verildi. Çünkü döviz pozisyonunu açabilmek için de elinizde gayet iyi kaynağınızın olması lazım.

Konsolidasyon olmalı

- Bankaların açık pozisyonlarının krizdeki etkisi nedir?

Bankalar açık pozisyondan dolayı döviz kuruna bağlı. Vatandaş ise enflasyona endeksli. Hazine kağıtlarında sene başında birden bire başlayan iniş bankaları paniğe sürükledi. Bankalar daralan iç borçlanma piyasasının yerine yeni plasmanlar aradılar. Bulunan en önemli plasman ise tüketici kredileri oldu. Bankalar, çok küçük faizler ile tüketici kredilerine girdiler. Artan paralarıyla da Hazine portföylerini korumak için çok küçük faizler ile Hazine kağıdı aldılar. Böylece bankalar aktiflerinde düşük faizli Hazine bonoları ve uzun vadeli, sabit getirili tüketici kredileri ile karşı karşıya kaldılar. Sıkıntı bunun fonlanmasında ortaya çıktı.

- Çözüm nedir?

Bankalarda yaşanan TL sıkışıklığı sonucu hem kaynak temininde hem de zor koşullarda temin edilen kaynakların maliyetlerinin karlılık üzerindeki olumsuz etkisinin giderilmesini sağlayacak konsolidasyona geçilmesi gerekiyor. Böyle bir konsolidasyon ortamında hükümet yabancılara da gereken güveni vermeli.

Devalüasyon olmayacak

- Banka evliliklerine getirilen teşvikler yeterli mi?

Birleşmeler için getirilen avantajlar bankayı aldıktan sonra bellirli bir süre elde edilen kârlılık ilgili olarak sağlanan avantajlar. Oysa teşviklerin daha önceden yapılması lazım. Şu anda bu kadar büyük riskler içinde kalan bankalar ile evlenmek de çok zor.

- Önümüzdeki dönemde neler bekliyorsunuz?

Faizlerin çok kısa süre içinde çok düşük seviyelere çekileceğini tahmin etmiyorum. Faizlerdeki bu artışın mutlaka enflasyon üzerinde olumsuz etkisi olacak. Talepte de daralma olacak. Bu da daha az üretim demek. Oysa Türkiye’nin daha çok tüketime ve üretime ihtiyacı var.

- Devalüasyon gündeme gelebilir mi?

Alınan önlemler nedeniyle devalüasyon riski görülmüyor. Önlemlerin kapsamı devalüasyon yapmama üzerine kuruldu. Ancak faizlerin çok uzun süreli yüksek seyretmesi devalüasyon riskini tekrar gündeme getirir. Bu nedenle faizlerin çok kısa süre içinde aşağı çekilmesi lazım.

‘Kriz ağustos ayında başladı’

Kasımda patlak veren mali krizin ilk işaretlerinin ağustosta geldiğini belirten Koçbank Yönetim Kurulu Başkanı Karaçam, ağustosta Hazine’nin gerçekleştirdiği büyük itfa ile piyasaya verilen paranın yurtdışına çıktığını söyledi.

Karaçam, Ağustosta yapılan itfanın büyük kısmı piyasada kaldı, geri alınmadı. Türkiye’de alternatif bir sahaya gitmeyen bu para yurtdışına çıktı. Piyasadan döviz çıkınca faizler yükselmeye başladı. Yaşadığımız kriz kasım ayında ortaya çıkan bir olay değil, bu olay ağustosta çıkan hadisenin devam etmesidir dedi.

‘Risk özel sektörde kaldı’

Enflasyonu düşürme programı uygulayan ülkelerde likidite krizine girilmesinin çok uzak bir ihtimal olmadığını belirten Karaçam, devletin programa başlamadan önce kendisini garantiye aldığını söyledi. Enflasyonu düşürme programına yönelik olarak devlet bir önceki sene kendi açısından kararlarını aldı ve uyguladı diyen Karaçam, Devlet, 1999 sonunda hem zamlarını yaptı hem de vergilerini topladı. Bu işe kendisini garantiye alarak girdi. Sorun özel sektörün üzerinde kaldı diye konuştu.

‘10 günlük tatil fazla’

Türkiye’nin kendi potansiyelinin farkında olmasına rağmen kurallarını global dünyaya göre koymadığını belirten Karaçam, 10 günlük tatilin Türkiye açısından yanlış olduğunu belirtti. Karaçam, likidite sıkışıklığı içinde olan bir ülkenin 10 gün tatil ilân etmesinin dünyanın başka bir ülkesinde olmayacağını söyledi. 10 günlük tatilin insanların bu süre içindeki nakit ihtiyaçlarını çekmeleri demek olduğunu belirten Karaçam, bayram ve yılbaşı öncesi likidite talebinin artacağını bildirdi.(MİLLİYET)
 

Hisse Başarıyla eklendi