Bankacılık Sektörünü Acılı Bir Dönem Bekliyor

19.11.2000 - 00:00 | Son Güncelleme :


2000 yılı, Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin adaylığının kabul edilmesiyle başlayan ve dezenflasyon programı ile devam eden yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu. Enflasyonun düşmesiyle beraber yüksek enflasyon ortamına alışmış kurum ve kişiler güç duruma düşmeye başladı. Bu gelişmelerden en çok etkilenen de bankacılık sektörü oldu. Düşen enflasyonla beraber bankacılık da yeni bir döneme girdi. Son iki aydır bu alanda yaşananlar nedeniyle Türkiye nerdeyse sallanıyor. İçi boşaltılan bankalarla ilgili operasyonlar kararlılık ve cerasetle yapılıyor. En ‘dokunulmaz’ denilen kişiler bile bir bir gözaltına alınarak sorgulanıyor ve tutuklanıyor.Bu yeni dönemde sektörün nelerle karşılaşacağı ve ne gibi önlemler alınması gerektiği konularında Garanti Bankası Murahhas Azası Akın öngör’ün ilginç önerileri var. Sektörü acılı bir dönemin beklediğini söyleyen Öngör, sorularımızı yanıtladı.


Öngör, Enflasyonu düşürme programı, reform niteliğindeki düzenlemelerle ekonomik istikrarı sağlama yolunda ilerliyor. Ancak, bankacılık sektörünün düşük enflasyon ortamına adaptasyonu için sadece hükümetin yapısal reformları yerine getirmesi yeterli olmaz.Türk bankacılık sisteminin, yeni finansal ortama uyumunu sağlayacak stratejileri geliştirip, uygulaması zorunlu. Bankacılık sisteminin uzun zamandır unuttuğu bir konu tekrar hatırlanmaya başlanacak. Bankacılık sektörü 2000 yılına girerken, kağıttan müşteriye dönecek. Bankacılar için müşteri önem kazanacak.Finans tarihimize bakıldığında, Türk bankacılık sisteminin üç yıl gibi bir sürede böylesine kapsamlı bir değişim performansı yok. Düşük enflasyon ortamının etkilerini yaşamaya henüz başlamadık. Bu etkileri yavaş yavaş hissedeceğiz. İşsizlik artacak, ücret artışları yeteril olmayacak. Vergelre daha da artacak. Vergi yükü tabana yayılmadığı için belirli kesimlerin verg iyükü daha da büyüyecek. Daha büyük bir acıyı da bankacılık sektörü yaşayacak. AB normları, hizmet sektörünün rekabeti, dezenflasyon politikalarının uygulanması sektöre daha çok büyük acılar yaşatacak.


Enflasyon geliri sağlayan bankaların şimdi kredi gelirlerinde bir artış oldu. Buna uygun ve gerekli enstrümanları yoksa bu başlangıçta bir kredi patlamasına neden olur. Fakat arkasından program ortasında kredi kalitesinde kötüleşme ve kar düşüşü görülebilir. Bu duruma önceden yatırım yapıp sistemlerini geliştermemiş olanlar büyük sıkıntı içire girecekler. Bankalar ne kadar kredi verirse versin bu kredi gelirleri enflasyon kazançlarının yerini alamayacak. Dolayısıyla gelir kaybı olacak. Burada bankacılık hizmetlerinden alınan ücretler önem kazanacak. Özellikle yatırım ve işletme bankacılığında büyük gelişme yaşanacağının altını çizmek istiyorum. Düşük enflasyon ortamında büyük kuruluşlar kendi finansal ve fon ihtiyaçlarını bankalardan değil sermaye piyasalarına dönerek bulacaklar. Bu da yatırım bankacılığı için büyük potansiyel yaratacak.Sermaye piyasalarının daha da hızlı gelişmesi yatırım bankacılığı için olumlu sinyal. Yatırım bankaları doğru adımları etkin biçimde artarlarsa piyasada niş oyuncular olurlar. Atamazlarsa yabancılar gelir. Türkiye’nin toplam işletmecilerinin yüzde 95’i 2-50 milyon dolar cirolu işletmeler. Bunların Avrupa’da bankacılık hizmetlerindeki payı yüzde 45 iken bizde bu rakam yüzde 5. Bu da işletme ve ticari bankacılıkta büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu gösteriyor bize.


Öncelikle yüksek manevra kabiliyeti için risk yönetimi konusunda çalışmaları geliştirmek gerekiyor. Sağlıklı büyümenin sağlanması için de bütçe kontrolü şart. Kesintisiz kalite verimlilik takibi ile sağlanırken, rekabet gücünü artırmak isteyen bankaların da ürün geliştirme ve karlılık analizleri konularında çalışmalar yapmaları gerekiyor.Bunun yanında alternatif dağıtım kanallarından yararlanılmalı ve müşteriye sunulan hizmetlerin de takibi yapılmalı. Çünkü yeni dönemde düşük maliyet ve yüksek kar bankacıların hedefleri arasında olacak. Yeni dönemde banka birleşmeleri ve satın almalar olacak. Yabancı bankalarla yoğun işbirliği olurken, bankalararası stratejik birleşmeler ve ortaklıklar yaşanacak. Finans dış sektörlerde katılım ve rekabet olacak. Örneğin bir Migros çok büyük bir banka olabilir. Bizim Tansaş’ı almamızdaki en büyük neden de budur. Ayrıca bu yeni dönemde bilgi teknolojisi ve telekomunikasyon şirketleri ile de ortaklıklar kurulacak.Batı dünyasına baktığımız zaman 4-5 bankanın bütün banka işlemlerinin yüzde 80’ini yaptığını görüyoruz. Türkiye’de de büyükler bu şekle gelecek. Ayrıca önümüzdeki 4-5 sene içinde banka aktifleri 140 milyar dolardan 400-500 milyar dolara çıkacak. Bunun içinde pay sahibi olmak isteyecek yabancı bankalar da Türkiye’ye gelecekler.Kamu bankalarının özelleştirilmesi gerektiği kanısındayım. Geniş kitlelere hisselerinin satılarak bu bankaların kamu bankası olmaktan çıkartılması, mülkiyetin geniş kitlelere dağıtılarak yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. (EKONOMİST)
 

Hisse Başarıyla eklendi