Elimizin Atındaki Enerjiyi Kullanmıyoruz

Bigpara Haber
Türkiye su gücünün tamamını kullanırsa yılda 500 milyar kilowatsaat, rüzgâr gücünün tamamını kullanırsa 400 milyar kilowatsaat enerji üretebilir. Ama Türkiye dışa bağımlılığı seçmiştir.


2000 yılında Türkiye`nin enerji üretimi 122 milyar kilowatsaat olurken, tüketim ise 100 milyar kilowatsaat olarak gerçekleşiyor. Türkiye`nin enerji üretiminin tüketimi karşılaması gerekirken, enerji savurganlığı nedeniyle Türkiye her yıl yaklaşık 15 milyar kilowatsaat enerji ithal etmek zorunda kalıyor. Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odası Birliği (TMMOB) Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Başkanı ve İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Yeraltı Aramacılık Bilimsel Araştırma Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, Osmanlı İmparatorluğu`ndan günümüze Türkiye`nin enerji politikasını ve darboğaz nedenlerini Finansal Forum`a değerlendirdi.


TÜRKİYE`NİN PETROLDE DURUMU NEDİR?

Türkiye enerjide dışa bağımlı hale gelmiştir. Türkiye`nin şu anki birincil enerji kaynak kullanımı yüzde 47`lik pay ile petroldür. Ancak Türkiye, petrol üreten bir ülke konumunda değil. Yıllık petrol tüketimimiz 29 milyon ton civarında. 2001 yılında bu rakamın yüzde 47 artması bekleniyor. Petrol tüketimi böylece 41.5 milyon tona çıkacak.


PEKİ TÜRKİYE`NİN PETROL BÜTÇESİ NEDİR?

1948 yılından bu yana Türkiye`nin ürettiği toplam işlenmemiş petrol miktarı sadece 115 milyon tondur. Yıllık tüketimimizin 29 milyon ton olduğunu düşünecek olursak, bugüne kadar Türkiye`nin ürettiği petrol sadece 4 yıllık tüketime eş değer. Bugün için Türkiye`nin yıllık petrol üretimi 3.6 milyon tondur. Yani Türkiye ürettiğinin 8 katı kadar petrol tüketiyor. Her yıl petrol açığı kapatılmak için yaklaşık 25 milyon ton petrol satın alınıyor. Toplam tüketimde yerli üretimin payı yüzde 13 civarında. Tüketimdeki dış alım payımız ise yüzde 87.


TÜRKİYE PETROL ARAMACILIĞINDA YETERSİZMİ?

Petrol aramacılığında dünyanın en üst teknolojilerini kullanıyoruz. Ancak ülke sınırlarımız içerisinde petrol yetersiz. Aslında burada biraz da savaşlardan söz etmek gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı bir petrol savaşıdır. Anlatıldığı gibi bir Sırp prensinin öldürülmesi nedeniyle savaş çıkmamıştır. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu dünya petrol yataklarının çoğunu elinde tutuyordu. Yani Birinci Dünya Savaşı tasarlanmış bir savaştır. Tasarının ana kaynağı da Türkler`in elindeki petrol yataklarının ele geçirilmesidir. Onun için de milliyetçilik akımları başlamıştır. Milliyetçilik akımlarının sonucunda Arap milliyetçiliği ortaya çıkarılmış ve Araplar da İslam bayrağı altında ümmetçilikten milliyetçiliğe doğru yönlendirilmişlerdir.


MUSUL VE KERKÜK MİSAK -I MİLLİ`DEN DOĞAN HAK DEĞİLMİDİR?


Misak - ı Milli denilen sınırlar petrolün sınırlarıdır. Türkiye petrol bakımdan en kısır sınırlar içine sokulmuştur. Musul ve Kerkük Misak - ı Milli sınırları içerisinde olmasına rağmen İngilizler bu konunun görüşülmesini hep askıya almışlardır. Bu, Türkiye için büyük bir talihsizliktir. Bu hakkımız daha sonra Irak - İran Savaşı sırasında yeniden gündeme gelmiştir. Ancak bu kez de siyasetçilerimiz Musul ve Kerkük`e girmek istememişlerdir.


PEKİ HANGİ KAYNAKLAR ÖN PLANAN ÇIKIYOR?

Atatürk, yapılan araştırmanın ardından yeraltı kaynaklarından hangisi daha çabuk paraya dönüşebilir diyerek, hangi kaynak daha değerliyse onu işlemeye başlayalım diyor. Ve sonuç olarak altın ve petrol ön plana çıkıyor. Atatürk 1926 yılında bir petrol yasası çıkararak, Maden Teknik Arama Enstitüsü`nü (MTA) kuruyor. 1935 - 1954 yılları arasında MTA yoğun olarak altın ve petrol arıyor ve petrol yatağını 1940`da buluyor. Ancak Atatürk bunu malesef görememiştir. Türkiye`de ilk petrol 1941`de Raman`da bulundu. Buradan çıkan petrol 1942`de Batman`da kurulan rafineride işlenmeye başlandı. Bu rafineri günde 10 ton petrol işlemeye başlamıştı. 1945`te bu üretim 200 tona, 1956`da 100 tona, 1956`da Aliağa, İzmit ve Orta Anadolu rafinerilerinin de devreye girmesiyle 1.1 milyon tona çıkmıştır. MTA daha sonra 1951`de Garzan petrol yatağını buldu. Böylece Raman ve Garzan petrol yatakları ile birlikte Türkiye`nin petrol birikim miktarı 10 milyon tona çıktı. 1954`de petrol ve doğal gaz aramaları için bu görev TPAO`ya devredildi.
Ayrıca o nödemde TÜPRAŞ, BOTAŞ, POAŞ ve PETKİM kuruldu.


PEKİ HİDROELEKTRİK SANTRALLERİNİN DİĞER KAYNAKLARA GÖRE AVANTAJI NEDİR?

Bir dogalgaz santralı bir hidroelektrik santralının yarısı kadar enerji üretebilirken, 7 nükleer enerji santralı, 7 kömür santralı, 5 bin rüzgar gülü, 150 jeotermal santralı ancak bir hidroelektrik santralı kadar enerji üretebiliyor. Kuruluş maliyeti olarak en pahalı olan nükleer enerji santralıdır. Nükleer enerji santralının birim santral maliyeti 10 milyar dolar, sökme maliyeti ise 100 milyar dolardır. Nükleer enerjiden sonra en pahalı olan doğalgaz ve petroldür. Türkiye bu pahalı olan kaynaklara yönelmeye çalışmaktadır. Bu hatayı 1970`de petrol santrallarına yönelerek yapmıştı. (FİNANSAL FORUM)


Diğer Piyasa Haberleri