Murat ÖZSOY Biz Finansal Danışmanlık Kurucusu Tüm yazıları

Biden yönetimi politikaları giderek netleşiyor!

ABD Başkanı Joe Biden’ın 20 Ocak tarihinde resmen göreve gelmesinin ardından izleyeceği yönetim yaklaşımı ve uygulayacağı ekonomik politikalar hem ABD hem küresel ekonomiler hem de özellikle bizim açımızdan merakla bekleniyordu. Bir müddet süren suskunluğun ardından gün geçtikçe Biden yönetiminin politikaları netleşmeye başladı.

Bigpara Haber

ABD’nin netleşen bu politikalarının bizim açımızdan ne gibi sonuçlar doğurabileceğine girmeden önce kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var. Joe Biden, göreve gelmesinin hemen ardından, uygulamaya koyacağını açıkladığı 1.9 trilyon dolarlık Kovid-19 desteği kapsamındaki kurtarma planını mart ayı itibariyle devreye soktu. Ardından nisan ayı başı itibariyle de 2.3 trilyon dolarlık ABD’nin altyapısını yenileyecek 8 yıllık planı duyurdu.

Biden yönetimi tarafından bu planlar uygulamaya konulurken de Fed toplantıları esnasında Başkan Powell’ın demeçleri Kovid-19 salgınından kaynaklanan olumsuz durumların ve açılan yaraların kolay kapanmayacağı yönündeydi. Ancak bu durum karşısında ABD’nin yıllık yüzde 2 enflasyon ve maksimum istihdam hedefine doğru ilerlediğini, tahvil alım programlarına devam edileceğini belirtirken, bu program sona ereceği ve Fed’in politika değişikliğine gideceği zamanın da dünya tarafından önceden bilineceğini söyledi. Hazine Bakanı Yellen da göreve geldiği ilk günlerde artık güçsüz bir ABD doları istemediklerini söyledi. Hazine Bakanı Yellen’ın Chicago Küresel İlişkiler Konseyi’nde yaptığı son konuşma ile ABD ekonomi politikası hem daha netleşti hem de eski Başkan Donald Trump yönetimine dair eleştirel bakış açısı daha da gün yüzüne çıktı.

Hatırlatmasını yaptığım bu özet içerisinde aslında önemli bir durum söz konusu. O da Biden yönetiminde ABD’de para ve maliye otoriteleri arasında şimdiye kadar örnek teşkil edecek bir uyumun sergileniyor olması. Gerek Fed’in gerekse bizim tarafta TCMB’nin para politikası toplantı tutanaklarında sıkça rastladığımız “eşgüdüm” ifadesinin Biden’ın ekonomi yönetiminde şimdiye kadar olan süreçte net bir şekilde hayata geçtiğini görmek mümkün.

ABD’nin yüzde 2 enflasyon hedefine ulaşılacağına dair güvenin ABD 10 yıllık tahvil faizleri üzerinde yarattığı etki, ABD’li ve küresel yatırımcıların riskli varlıklar olan borsa endekslerine girişleri sonucunda Dow Jones ve S&P 500 endekslerinin yeni rekorlar kırması, euro/dolar paritesi 1 yıllık zaman zarfında yüzde 8’in üzerinde değer kazanmış iken 2021 yılı başından bugüne kadar olan süreçte yüzde 3 oranında değer kaybederek 1.17 seviyelerinin altına inmesi gibi gelişmeler ABD ekonomisine olan güvenin en somut göstergeleri olarak belirtilebilir. Öte yandan aşılama çalışmalarının da hız kazanması ve Euro Bölgesinin bir türlü üstesinden gelemeyerek halen kapanmalar ile uğraşırken, ABD’nin aşılama konusundaki ilerleyişi de yine ABD ekonomisini küresel dünyada pozitif yönde ayrıştıran önemli unsur oldu. Hatta ABD Hazine Bakanı Yellen, eski Başkan Trump döneminde salgına gereken zamanda tepki verilmemesini de eleştirerek kendilerinden önce ekonominin oldukça kötüleştiğini de son demecinde vurgulamış oldu.

Şu anda en güncel görüntüde; Biden yönetiminin özellikle Yellen önderliğinde sadece ABD’yi düşünmeyen, tüm küresel ekonomileri ve dünyayı düşünen bir konuma getirmek konusundaki politikalarına şahit olmaya başladık. İlaveten bu hafta sürecek Dünya Bankası IMF Bahar Toplantıları’nda da bu temanın zaman zaman işleneceğine de şahit olacağımızı düşünüyorum.

Bizim açımızdan baktığımızda peki ABD’nin bu politikaları ne gibi etkiler doğurabilir?

Öncelikle, şu anda yurtiçi ekonomik gündemde en öncelikli ve acil şekilde üstesinden gelinmesi gereken konu TL’nin yeniden yabancı yatırımcılar tarafından tercih edilen bir enstrüman haline gelmesi ve devamında da enflasyonun sürekli şekilde bir düşüş trendine girerek yüksek faiz ortamından kurtulunması. Yurtiçi ekonomik gündemdeki bu konular elbette ki sadece bize bağlı değil. Etki alanımızın dışında birçok faktör var ve bu faktörler de ağırlıkla ABD ekonomik verileri ile bağlantılı. ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin şu andaki seviyeleri gelişmekte olan ülkelere maliyet unsuru olarak dönüyor ve bundan Türkiye de etkileniyor. Öte yandan hem ABD hem de Euro Bölgesinde küresel olarak enflasyonda yükselmeler var. Bu yükseliş ABD ve Euro Bölgesi için bir hedef iken bizim için değil. Dolayısıyla burada bir çıkar çatışması gündeme geliyor. 

Neticede Biden yönetimi ile ABD’de para otoritesi ve kamu maliye otoritesi arasında bu eşgüdüm devam ettiği sürece ve aşılama programları da hızla ilerlemeye devam ettiği müddetçe hedeflenen patikadaki gidişata dair güven de arttığı müddetçe ABD dolarının güçlü seyrini koruması hem gelişmekte olan ülkeler hem de bizim açımızdan pek olumlu bir durum değil. Bir an önce bu olumsuz durumdan fazla etkilenmemek için bizde de aynı eşgüdümün sağlanarak TL’nin değer kazanması için ihtiyaç duyulan güven ortamının sürekliliğin sağlanması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları