Murat ÖZSOY Biz Finansal Danışmanlık Kurucusu Tüm yazıları

2013 Yılındaki Film Yeniden İzlenir Mi?

Son günlerde FED yetkililerinden, tahvil alım programlarının hızının azaltılmasına ilişkin haberler gündemde üst sıralarda yer tutmaya başladı. Bu haberlere aslında çok da şaşırmamak lazım gerektiğini düşünüyorum.

Bigpara Haber

Neden mi?

FED Başkanı Powell, 2020 yılında yaptığı basın açıklamasında varlık alım programlarında azaltmaya gidecekleri ve mevcut para politikasında değişikliğe başlayacakları zaman bunu tüm dünyanın önceden bileceğini çok açık şekilde söylemişti. Şu günlerde gördümüz, FED’in diğer yetkililerinin yorumları da zaten Powell’ın bu söyleminin bir uzantısı. Yani diğer bir deyişle Powell tarafından belirtilen bu politikanın işlediğinin bir göstergesi.

İçinde bulunduğumuz durumda hem FED hem de Avrupa Merkez Bankası (ECB) -hatta bunların yanına bizim merkez bankamızı ekleyebiliriz- sözel yönlendirmeye ağırlık vermiş durumdalar. FED varlık alım programlarının azaltılmasına yönelik sinyaller verirken ECB henüz daha geri alımlara başlamak yerine ekonomileri desteklemeye devam edeceğini söylerken içeride TCMB de enflasyon gerçekleşmeleri paralelinde bir para politikası belirleyeceğini her seferinde vurguluyorlar.

Bunların içinde şüphesiz ki en önemli olan FED’in izleyeceği politika. Çünkü küresel ekonomiler için bir gösterge, daha da ötesinde ise belirleyici nitelikte.

Nasıl mı?

Tahvil alım programının azaltılması politikasının bir sonucu olarak parasal genişlemenin son bulmaya başlamasıyla sermaye ve fon hareketlerinin gelişmiş ülkelere doğru hareketlenmesinin söz konusu olması beklenmekte. Özellikle ABD ekonomisi açısından baktığımızda bol likiditenin geri çağırılması, ABD 10 yıllık tahvil getirilerinde bir yükselişin gündeme gelmesine yol açabilir. Çünkü insanlar tahvil fiyatlarının gelecekte düşeceği ihtimaline karşılık ellerindeki tahvilleri geri satacağı için tahvil fiyatı ve faizi arasındaki ters korelasyon gereği faizlerde yukarı yönde bir hareket meydana gelmesi söz konusu olacaktır. Anlattığım bu durum elbette akıllara hemen 2013 yılında FED Başkanı Bernanke dönemini getiriyor. O dönemde 21 Mayıs 2013 tarihinde Bernanke’nin tahvil geri alım programını azaltmaya dair ilk mesajı verdiğini ve hemen ardından tavhil faizlerinin hızla yükseldiğini hatırlıyoruz. O dönem ile şu anki gündem arasındaki benzerlik ise Bernanke önderliğinde diğer FED yetkililerinin, bu sürecin kademeli şekilde olacağını piyasalara ilan etmiş olmaları. 

Benzer bir durum söz konusu olur mu?

FED Başkanı Powell’ın bu yılın Nisan ayındaki söylemlerine baktığımızda varlık alımlarının azaltılması programını uygularken 2013 yılındaki benzer stratejiyi takip edecekleri mesajını verdiğini görüyoruz. Bu stratejinin de benzerliği, faiz oranı artırımlarının varlık alım programlarında hız kesilmesinden sonra gelecek olması. Bu durumda da 2013 yılındaki durum ile karşılaşma ihtimalimiz var. Neden yüksek olasılık değil de ihtimalden söz ettiğime gelince, 2013 ile 2021 arasındaki en temel farklılık olan koronavirüs kaynaklı belirsizlik durumunu göze almak gerekiyor. 2020 yılında hakim olan belirsizlik ve öngörülemezlik durumu halen tamamen ortadan kalkmadı. Birçok analiz hatta yatırım araçları aralarındaki korelasyonlar halen bilinen sonuçları doğurmaktan öte sürprizler yapabiliyor.

Bizdeki etkiler neler olabilir?

2013 yılında ne olmuştu hatırlayalım. (Bu kısımdan sonra yer alan kur bilgilerinin tamamı TCMB satış kurlarıdır) 2013 yılı başlangıcında dolar/TL kuru 1.7793TL iken 22 Mayıs günü, yani Bernanke’nin açıklaması sonrasında, 1.8434 seviyesine gelmişti. (Yüzde 3.6 oranında artış) Yıl içerisindeki en yüksek seviye de 27 Aralık günü 2.1642TL olarak kayıtlara geçmişti. Yıl içerisinde kurun en düşük seviyesi ile en yüksek seviyesi arasında yüzde 23.3 oranında bir fark olmuştu. O günleri hatırlamak hem ekonomik gelişmeler hem de siyasi, jeopolitik, sosyolojik açıdan elbette pek iç açıcı değil.  Özellikle bahsettiğim artış oranını bu yıla bir benzetme yapacak olursak, kurun geleceği seviyeleri tahmin etmek de pek iç açıcı değil.

FED’in bu politikasının bizim taraftaki etkilerini değerlendirmek açısından son olarak şunları not edebilirim. Mevcut durumda Türk Lirası tarafında fiyat istikrarı henüz sağlanabilmiş değil (Fiyat İstikrarı Komitesi de bunu sağlamak için kuruldu), yabancı yatırımcı güveni henüz arzu edilen seviyede değil, döviz rezervlerinde geleceğe yönelik istikrara dair tartışmalar gündemde yer bulmaya devam ediyor, enflasyondaki eğilim de yıl sonu hedeflerine ulaşılmasına ilişkin tereddütleri içeriyor. Demek ki önümüzdeki döneme dair önemli riskler barındırıyoruz. Bunları bertaraf etmek için de, FED dünyaya bundan sonraki politikasını ilan etmiş iken yurtiçi ekonomimizde yeniden geçmiş kırılganlıkları yaşamamak için 2022 ve 2023 planlamaları bugünden yapılmış olmalı.

Yazarın Diğer Yazıları